Filmlerinden birinin de adı olan "Çirkin Kral" adıyla
anılmaya başladığı bu dönemde, öyküsû kendisine ait olan, Lütfü
Akad'ın ''Hudutların Kanunu'' filmindeki sade, abartısız oyunuyla
Türk sinemasında yeni bir oyuncu tipini yarattı. Umulmadık ölçüde
gelişen "Çirkin Kral" efsanesi, olumlu tiplerin "güzel''
ve "yakışıklı'' oyunculara, olumsuz ve kötü tiplerin de "çirkin''
oyunculara oynatıldığı Yeşilçam sistemini sarsıyor; Yılmaz Güney'le
birlikte inandırıcı bir tiplemenin yanı sıra, yapmacıksız, doğal
oyuncuIuk tarzı gelişiyordu.
Bu dönemde çektiği "Umut", Yılmaz Güney sinemasında "bir
dönemi kapayıp yepyeni bir dönem açarken" aynı zamanda Türk
sinema tarihinin de baş yapıtları arasında yer aldı. Türkiye'nin
12 Mart askeri darbesini yaşadığı 1972 yılında siyasal olaylara
karıştığı gerekçesiyle tutuklandı ve iki yılı aşan bir tutukluluk
döneminin ardından 1974'te, gene büyük bir ilgiyle karşılanan "Arkadaş"ı
çekti. Aynı yıl Adana'da "Endişe" filmini çekerken, karıştığı
bir olay sırasında, bir yargıcı vurarak öldürmesi üzerine 19 yıl
hapis cezasına mahkûm oldu.
Cezaevindeyken sinemayla olan ilişkisini, ince ayrıntılarına kadar
yazıp oluşturduğu senaryolarla sürdürdü. Bunlardan, Zeki Ökten tarafından
yönetilen "Sürü", yurt içinde ve dışında çok sayıda ödül
kazandı. ''Düşman'' yine Zeki Ökten tarafından, ''Yol'' ise Şerif
Gören tarafından çekildi.
Hapiste sürdürdüğü mücadelesi ve yazdığı yazılar nedeniyle hakkındaki
cezalar 100 yıllık bir süreyi bulunca cezaevi'nden kaçan Yılmaz
Güney, gizlice yurt dışına çıktı ve Paris'e yerleşti. Kurgusunu
yeniden gerçekleştirdiği ''Yol'', 1982 Cannes Film Şenliği Büyük
Ödülü'nü Costa Gavras'ın ''Missing'' (Kayıp) adlı filmiyle paylaştı.
Yurda dönme çağrısına uymayınca 1983'te vatandaşlıktan çıkartıldı.
Aynı yıl Fransa'da ''Le mur'' (Duvar) adlı son filmini çekti.
Bir sonraki yıl, 9 Eylül 1984'te yakalandığı amansız hastalıktan
kurtulamayarak, düşlerindeki sayısız projesiyle birlikte aramızdan
ayrıldı.
|