YILMAZ GÜNEY VE LÜMPENLİK (MURAT BELGE-RADİKAL)
Yılmaz Güney hakkında başlayan tartışmada, Yılmaz Güney'e Serdar
Turgut veya Hadi Uluengin tarzında eleştiri yöneltenler, Yılmaz'dan
çok bir dönemin eğilimlerini, tutumlarını, değerlerini eleştirme
gereği duyuyorlar gibi geldi bana. Belki o çerçevede Yılmaz Güney'i
de bir simge, benzerlerinin daha önünde duran bir örnek gibi görüyorlar.
Bu eğilimler vb. bence de konuşulması, değerlendirilmesi gereken
şeyler, ama böyle kişileştirilmemesi, kişilerle özdeşleştirilmemesi
daha sağlıklı olurdu.
Küfretmek için küfredenlere söyleyecek bir şey yok.
Yılmaz Güney için, sözgelişi, 'O bir lümpendi' türünden bir yargı
vermek, bana öncelikle bir nedenden ötürü sakıncalı geliyor. O da
şu: Yılmaz Güney, hayatının her döneminde uçları uzlaşmayan, dolayısıyla
tek bir öze indirgenemeyecek bir çelişkiler yumağı halinde yaşadı.
Her insanın kişiliğinde, özellikle de her sanatçının kişiliğinde
farklı veya karşıt etkiler, eğilimler iç içe geçer. Ama çok zaman,
o kişi veya sanatçı bunlardan bazılarını ön plana çıkarır, bazılarını
bastırır, törpüler vb. Yılmaz Güney'de özel olan, bunların hepsinin
aynı anda eşit derecede etkin olmasıydı.
Şimdi Güney'i tartışmakta olan yazarların hemen hepsi bir 'lümpen-proletarya'
tanımı veriyor: Proletaryanın da altında yer alan, işsiz güçsüz,
her gün bir başka kılıkta, düşüncede olabilecek kaypak bir kesim,
falan filan. İyi de, bu tanımların içinde, 'hayatını bir uğraşa,
örneğin sinemaya, tutkuyla adayan' gibi öğeler yok. Olmadığı gibi,
böyle bir öğe o tanımların içeriğiyle açıkça çelişiyor. Bir uğraşa
girmiş, orada başarısını kanıtlamış kaç 'lümpen' sayabilirsiniz
dünyada? Ayrıca doğru veya yanlış, başarılı veya değil, ama bir
ideolojiyi (burada 'Marksizm') kararlılıkla benimseyen ve hayatının
sonuna kadar ona bağlı kalan bir 'lümpen', verilen o 'lümpen-proletarya'
tanımlarıyla çelişmiyor mu?
Ayrıca, sosyolojik kategorilerle bireyler arasında bağ kurarken
biraz dikkatli davranmak gerekir diye düşünüyorum. Lümpen-proletarya
bir toplumun hayatında, verili bir anda, bir açıdan bakarak tanımlanmış
bir kesim. İşini kaybetmiş bir 'proleter', kendini bohem hayata
vermiş bir 'öğretmen', herkes o kategoriye girebilir. Dolayısıyla
bir tek 'lümpen' tipi, bir tek 'lümpen' davranışı gibi şeyler de
yoktur.
Kastedilen, Yılmaz Güney'in okuduğumuz yazılarda değinilen 'silah
düşkünlüğü', 'maçoluk' gibi özellikleriyse, bunları yaratan Yılmaz
Güney değil; o da, döneminin devrimci kuşaklarının büyük çoğunluğu
gibi bunları toplumdan tevarüs etmişti. Yukarıda anlatmaya çalıştığım
karmaşık Yılmaz Güney kişiliğinde bunlar var olmuştu ama belki kuşağının
öbür üyelerine oranla çok daha fazla mücadele etmişti Yılmaz bunlara
karşı. O mücadeleyi görmeden, anlamadan Yılmaz Güney üstüne verilecek
hükümler ister istemez tek yanlı ve yanıltıcı olur.
Marksizm'e bağlandığını söylemiştim. Bilinçlilik düzeyinde, evet,
öyleydi. Ama örneklerini belki en çok Rusya tarihinde gördüğümüz
bireysel devrimci tiplere daha fazla benziyordu. O dönemde tekmil
toplumsal muhalefet üstünde Marksizm'in ağır hegemonyası vardı;
Yılmaz da bunu benimsedi, ama kitleler gözünde onu öylesine sevimli
kılan otantikliğini de hiç kaybetmedi.
Yılmaz Güney'i anlamak biraz da Türkiye'yi anlamaktır. Onun için
biraz daha hassasiyetle tartışmakta yarar var.
|
|
|