Fatoş Güney'le Röportaj; Hürriyet
Nasıl bir film olmasını istediniz?
Kesinlikle sadece Yılmaz Güney'in hayatıyla ilgili bir film olmayacaktı.
Bir anılar dizisi de olmayacak. Anılar çok fazla şeyi yansıtmayabiliyor.
Gerçeği tam anlamıyla ifade edemeyebiliyor. Yılmaz Güney dolaylı
olarak var, ama ben kendimden yola çıkacağım. Gencecik bir kızken
geçirdiğim evreler, değişimler, kendi içsel yolculuğumdan yola çıkan
tanıklıklarım. 1970-84 arasını kapsayan bu dönemde ülkenin sıkıntılarına
olan tanıklıklarım. Sonuçta siyasi bir film, tek başına bir 'love
story' değil.
Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra bütün bu yaşadıklarınıza
nasıl bakıyorsunuz?
Tabii, aradan uzun bir zaman geçti, aslında yaşım o kadar da fazla
değil, ama geriye dönüp baktığımda çok zengin çok yoğun geçmiş bir
hayat. Öyle olaylar yaşamışım ki uzun bir ömür geçirip de hiç bunlardan
haberi olmamış ya da yaşamamış insanlar var. Ama benim böyle bir
farklılığım var. Tabii bu Yılmaz'la olan birlikteliğimden de geliyor.
Zaten bizim Yılmaz'la yol arkadaşlığımız bilinçli bir seçimdi. Bir
mücadele sözkonusuydu, bir direniş sözkonusuydu, hayata aynı dünya
görüşüyle bakıştan kaynaklanan bir beraberlikti. Ben Yılmaz Güney
Kültür ve Sanat Vakfı'nı da o anlayışla kurdum ve yürütüyorum.
17'sinde içine girdiğiniz hiç de pembe bir dünya değilmiş. Şimdi
her şeyi yeniden yaşardım, diyor musunuz?
Kesinlikle. Gerekirse aynı şeyi yeniden yapabileceğimi hissediyorum.
Yapay bir dünyadan gerçek bir dünyaya geçişti. Örneğin 1979'da ilk
kez Çukurova'yı gördüm ve bende şok etkisi yaratmıştım. Yılmaz'la
birlikte ben birçok şeye tanık oldum. Sanatı hakkında olsun fikirleri
üzerine olsun yapılan haksızlıklara, düşüncelerine verilen cezalara
tanık oldum. Bütün bunlarla birlikte ülkenin içinden geçtiği çalkantılı
dönem bana çok şey kattı.
Senaryo için İnci Aral'la çalışmanız nedeni ne?
İnsan kendinden de kaçabilir. Beni birisinin irdelemesi, deşmesi
gerekiyordu. Bilinçaltımı, belki kendimden bile sakladığım gerçekleri
su yüzüne çıkarması gerekiyordu. Bir objektivite gerekiyordu. Ben
subjektif olabilirdim. Önce ben bunu kendim de yazmayı düşündüm.
Ancak böyle bir şeyin daha yararlı olacağına inandım. İnci ile uzun
uzun konuştuk. Bir kadın olmasının da avantajları var gibi geldi
bana. Gerçi ben feminist değilim ama kadınların daha farklı duyguları
olabiliyor.
Yılmaz Güney'le nasıl bir ilişkiniz vardı?
İçinde her şey var, ne ararsanız var. Dostluk, eşlik, arkadaşlık,
yoldaşlık, kocalık... Gerçekten Yılmaz bana her şeyi birlikte verebilmiş
bir insan. Ve bunu 10 yıl boyunca demir parmaklıkların arkasında
nasıl yapabilmiş diye kimi zaman ben bile hayrete düşüyorum. Düşünün
20 yaşındaydım hapisaneye girdiğinde, 30 yaşındaydım, çıktığı zaman.
Arada sadece bir 3 ay dışarda olabildi. Bu kadar gencecik bir insanı
nasıl kendisine bağlı tutabilmiş, bu müthiş bir şey. Filmde de bunu
anlatmak istiyoruz aslında. Yılmaz insanı uçuran, kendi şartlarına
rağmen umut, heyecan ve cesaret aşılayabilen bir insandı.
Özellikle Fransa'da beraber olmaya başladığınız dönemde kendi
aranızda sorunlar yaşamadınız mı?
Burada çok pembe bir tablo çizmek gerçek olmaz. Yılmaz'la bizim
aramızda da çelişkiler, zıtlaşmalar vardı, daha çok benden kaynaklanan.
Özellikle hapishaneden çıktıktan sonra bu arttı. Daha önce dış dünyaya
karşı çarpışırken bu kez de birbirimizle çarpışmaya başladık.
|